17 Ocak 2015 Cumartesi

Yarın

Yarın,
Yarın diyerek.
Yarın, yine yarın...
Sonsuz bir döngüde,
Sürekli yarın...
Bitmez bir içgüdü,
Sürekli yarın...

Yarın,
Yarın demek,
Yarın, yine yarın...
Zamanın kontrolünde,
Sürekli yarın...
Tadı doyulmaz bir içgüdü.
Sürekli yarın...

Bir pazar sabahında,
İlk defa uzun uzun seyrettim manzaramı.
Güneş henüz doğmamış,
Hala dağılmamış pus.
Ve gökyüzü,
Bozuk bir mavi.
Ne bir kaygım,
Ne de bir umudum var...
Yarın,
Yarın dillerimde.
Yarın, yine yarın...
Uçsuz bucaksız gökyüzü.
Bilmem bu kaçıncı döngü?
Sürekli yarın...
Anlaşılmaz bir içgüdü,
Sürekli yarın...

12 Ocak 2015 Pazartesi

Kar

Ve eridiğinde bütün karlar,
Tüm çirkinliklerini sunacak bize dünya.
Bir gülüş yetmeyecek kurtarmaya bizi.
Tek bir göz damlası bile üstelik...
Her şeye rağmen, gülecek tüm yüzler,
Çirkinliğin saçma sapan duygusunda...

Ve eridiğinde bütün karlar,
Tüm çirkinliklerini sunacak bize dünya.
Çirkinliğin peşinden gidecek gözlerimiz.
Güzel diye addedilecek üstelik...
Her şeye rağmen, duracak tüm zihinler,
Çirkinliğin saçma sapan sunuşunda...

Ve eridiğnde bütün karlar,
Tüm çirkinliklerini sunacak bize dünya.
Tüm çirkinliğini...
Çirkin...
Dünya...

7 Ocak 2015 Çarşamba

Saçmalık Manifeston

Gözlerin yangın yeri,
Uykusuz geçen geceler.
Bak yine atıldı çizik,
Bu saçma,
Saçmalık manifeston...

Her gülüşün yangın yeri,
Ne doğrular, ne yanlışlar.
Sıfat yok, özne yok.
Çok saçma,
Saçmalık manifeston...

Soğutulan yangın yeri,
Dumanı sise döndüler.
Gördüğün bir lamba,
Gerçeğin saçma,
Saçmalık manifeston...

Nüksetti yangın yeri,
Gözleri körfezde gemiler,
Bildiğin tek yüklem...
Araman saçma,
Saçmalık manifeston...

Saçlarında oluşmuş beyazlar
Zamana yenik düşmüş adımlar
Hepsi unutulmuş bir şarkı
Geceleri kaybolmuş yıldızlar

14 Temmuz 2014 Pazartesi

1945

karanlık bir gece,
dışarıda gök gürlemeleri
ve çocuklar böyle sandılar.
onlar buna inandılar,
onlar doğaya kandılar.
anneleri gibi...

zifiri bir gece,
indi aşağıya ışıklar,
ve çocuklar korkmaya başladılar
onlar buna şaşırdılar,
onlar doğaya kızdılar.
anneleri gibi...

yıllardan bindokuzyüzkırkbeş,
nefesleri tüketilmiş insanlar,
ve çocuklar artık suskunlar.
onlar bunu anlamadılar
onlar doğaya bakamadılar
anneleri gibi...

okutulmamış onca kitap,
görülmemiş bunca eser,
oynatılmamış nice oyun,
ve çocuklar hala suskunlar,
onlar bunu anladılar.
onlar doğadan uzaklar
onlar eskiden yaşadılar
onlar şimdi yaşıyorlar
anneleri gibi...
bizim gibi...

ve hikayemizin sular altındaki bölümünde,
bizi orada o çocuklar karşılayacaklar,
yaraları hiç olmamış,
sürekli güldükleri
en mutlu halleri gibi...

7 Temmuz 2014 Pazartesi

Tozunda Bir Gri

Söze ne hacet,
Zaten suya yazılır,
Kül rengi bir yalnızlık.
Ya da tozunda bir gri.
Karanlığı ise hep naza çeker.
Göstermez dağlarını.
Ve ay, güneş ile kavuşamaz.
Hep susar,
Göstermez karanlık yüzünü.
Aldatır üstelik bizi,
Karanlığı kötü diye.
Sessiz ve güzel,
Suya yazı yazar gibi.
Ay ve güneş,
Kavuşamayan iki sevgilidirler.
Karanlığı gördüğümüzde,
Kavuşacaklar küllerinde.
Söze ne hacet,
Suya yazılmış gibi.
Tozunda bir gri...

14 Haziran 2014 Cumartesi

Tek Bir Yudum ve Yıldızlar

bazen sözler anlamsızlaşır,
bu soğuk çöl gecelerinde.
soğuk biraz acımasız olur sanırım.
hatta çöl kelimesi bile.
serin bozkır gecelerinde.
tek bir yudum ve yıldızlar.
tarladaki ağaç hışırtıları
ve dostlar...
tek bir yudum ve yıldızlar.
her bir birey suskun ve umutlu.
zaman zaman mırıldayan bir dil.
mırıldanma çok basit bir kelime.
ağıt dolu bir şarkı ve gözyaşı.
tek bir yudum ve yıldızlar.
üç beş yıldız parıldar ve biz bakarız.
çok az üç beş...
tüm galaksi önümüzde.
ileride bir uçak geçer.
yanıp söner ışıkları...
kimse görmez benden başka.
tek bir yudum ve yıldızlar.
hatta o uçaktaki yolcular...
ülkenin uzak ve büyük şehrinden gelenler.
ve özlediklerim...
hiç biri yok o uçakta.
tek bir yudum ve yıldızlar.
sus be çocuk...
sadece seyret yıldızları ne olur...

10 Haziran 2014 Salı

Melodinin Günlüğü

Bir melodi çalıyordu ben pencereden göğe bakarken,
Gözlerin geldi aklıma,
Yepyeni bir arabanın parlaması gibi.
Kendimi bakmaktan alamıyorum.
Bir melodi çalıyor hala ben göğe bakarken,
Aynı kokunu duyduğum ilk gün gibi.
Tertemiz bir hava, bir orman...
Ve yemyeşil bir gün ya.
Ciğerlerim açıldığından beri.
Çalıyor inatla melodi kalbimi, ben göğe bakarken,
Ellerin gibi, hem ne var ellerinde böyle,
Yumuşacık bir pamuk...
Tutuyor bir kalem ve yazıyor ince ince,
Melodinin günlüğü,
Dinleyelim gel, şu güzel melodiyi ve göğe bakalım.
Uzun uzun göğe bakalım.
Şair gibi yapalım,
Duralım, göğe bakalım,
Uyutmam, sabaha kadar konuşurum,
Herkes uyusun biz göğe bakalım...

8 Haziran 2014 Pazar

Biraz

Her zaman gülünmez ki,
Bazen ağlamak gerekir.
Hem ben de ağlardım biraz.
Biraz biraz, hayatta her şeyden biraz.
Sürekli gülerdim biraz.
Gevşerdi bazı organlarım biraz.
Ağlarım ben de biraz.
Herkes ağlar biraz.
Ağlamazlar belki.
Ama bilmez onlar,
Ağlamayan anlamaz gülmekten biraz.

Sana seni anlatamam ki,
Bazen sensizliği bilmen gerekir.
Gözlerin, şaşırtır biraz.
Ellerin sakinleştirir biraz.
Ve duyduklarım güldürür biraz.
Gevşetir iç organlarımı biraz.
Hep gülerim ben biraz.
Sensizlik sürekli karşımda,
Bilirim çok zordur biraz.
Ağlarım ben de biraz.
Herkes ağlar biraz.
Ağlamazlar belki
Ama bilmez onlar,
Ağlamayan anlamaz gülmekten biraz.

Ayılıyorum ben de biraz,
Yüzler, gözler ve çeşit çeşit insanlar.
Her şey değişkenmiş biraz.
Ağlamalı bu insanlar biraz.
Anlasınlar gülmekten biraz.
Bir Bomonti anlatır seni bana biraz.
Gülerim ben de biraz.
Herkes güler biraz.
Gülmezler belki.
Ama bilmez onlar,
Gülmeyen anlamaz ağlamaktan biraz.

3 Haziran 2014 Salı

Hep Hikmet

Dev bir çınar,
Çıkamadı o limana.
Ve soğuk kış gecelerinde,
Buldu sarı sıcak bir oda.
Selam verdi...
Mavi gözlü dev
Sadece inandıkları,
Dünya meseleleri
ve aşk...
Bir kız çocuğu,
Ve Japon balıkçısı
Ancak anlamadılar,
Benerci hariç.
Oda kendini öldürdü.
Soğukta bir mezar
Ve mavi gözler
Hala etkisi altında
Hala ben...
Hala Nazım...
Hep Hikmet...

16 Mayıs 2014 Cuma

Yüreğim Yanıyor...

Yüreğim yanıyor... Nefes almak bazen gerçekten çok zor ve karanlık. Hiç bir şey görmüyorum. Ve onlar bununla savaşarak simsiyah şekilde ak ekmeklerinin peşinden gittiler. Onlar sadece evlatlarına helal lokma götürmekteydiler. Tıpkı senin (Başbakan ve tayfası hariç) gibi, ya da benim gibi. Hiç bir farkı yok. Ve iş kazaları...

İş kazası her an olabilir. Başbakanın (bu insana bunu dedirtenler utansın) dediği gibi bu işin fıtratında var. Sadece bu işte yok; fabrikalarda var, inşaatlarda var, madenlerde var. Ancak bunlar için hep bir çözüm yöntemi var. Önleyici tedbirler, periyodik bakımlar vs... Bunun kontrolü ise tabi ki devletin birinci önceliği olmak zorundadır. Ancak devletin başındaki insanlar bize 1800lerden örnekler veriyor. Peki Sayın Başbakan; bu örnekleri verirken niye Almanya örneğini vermiyorsun. Ya da bu örnek verdiğin yerlerin şu anki durumlarını. Almanlar, maden ocaklarını kapatmanın planlarını yapıyor. Çünkü, canlar gitmesin diye. Halkına kıymet veriyor. İnsanının öncelik derecesini yükseltiyor. Ama sen halkına başka bir ülkenin, üstelik nefret ettiğin (güya) bir ülkenin dölü diyecek kadar alçalıyorsun. Yüreğim daha çok yanıyor.

Ve iş kazaları, her an her yerde karşına çıkabilir. Hatta istediğin kadar tedbir al. Kimi zaman bir insanlık hali, karşına çıkar. Ve insanlar ölür, yaralanır ya da sağ salim kurtulur. Bunlar hep olacaktır. Bunu minimuma indirmek önemlidir. Ancak sen ölü sayısını alanlarla kontrol altında tutmanın peşindesin ve bunu marifet gibi sayarak devlet resmi televizyonunu azarlayacak kadar kör olmuşsun. Yüreğim cayır cayır yanıyor.

Ancak iş kazaları her zaman yaşanacaktır. Ama bunları önlemek içi özelleştirilmiş iş güvenliği firmaları yetmiyor. Bu resmen çocuk yapıp sokağa salmaktır. Takip sistemin yok. Yalandan iki denetim, hatta çoğu zaman bunu yandaşın olmayan firmalara yap. Bu şekilde kazaları takdiri ilahi çerçevesinde yaklaşıyorsun ki bunu demeçlerinde çok net görmekteyiz. Ve o kadar kafanızı sadece hısımlarınıza çevirmişsiniz ki denetleme taleplerini alaycı bir dille reddetmektesiniz. Yüreğim kor gibi alev alev.

İş kazaları her zaman olacaktır. Ama önlenemez değil. Umarım insanlar bu sefer bir ders çıkarmıştır. Tüm iş kazalarında ölenlere Allah'tan rahmet dilerim. Soma'nın orta yerinde büyük bir yangın var. Alevler içinde. Tıpkı yüreğim gibi...

23 Nisan 2014 Çarşamba

Zamanı Günle Böldüm

hayatı tek şarkıya gömdüm
şimdiyi saate ekledim
geleceği hiç bilmedim
sözlerimle hayatı sürdüm
zamanı günle böldüm
karanlık işte

gözünle ömrü düşündüm
saatleri anlamsız kıldım
geçmişi vakte takmadım
gördüğümle tecrübe ettim
zamanı günle böldüm
gururlu işte

ırkları kafese koydum
vakit nedir onu gördüm
şimdiyi hiç anlamadım
nefesi ciğere çektim
zamanı günle böldüm
sağlam işte

oyuncak hikayeleri yazdım
büyüklere şarkılar buldum
hayatı her daim sevdim
şımarıp ortada durdum
zamanı günle böldüm
pişman değil işte

19 Nisan 2014 Cumartesi

Fırat Kenarındaki Devrim Şiiri

düz
dümdüz
ve kıvrak
üstelik dengesiz
ve sakin
hatta sıcak,
ıslak
ve yağmur
nemli
ve kuru
biraz şimdi
daha çok mitolojik.
yarı tanrılar ve tanrılar
hayat ve devrim.
tıpkı bir nehir
ve insanlar.
tekdüzelik değişikliği getirir.
yeniden yaratmak gerekir.
yağmur,
yeniden yaratır her damla.
ve her damla bir bıçak.
yokluğunu besler
ve nimet...
düz
dümdüz
ve kıvrak
ama ıslak
ve nemli
hatta sıcak
kuru
biraz şimdi
daha çok mitolojik
yarı tanrılar ve tanrılar
hayat ve devrim
bir nehir gibi...