8 Aralık 2007 Cumartesi

Ben Geldim (Cem Adrian)

Yürüdüm yürüdüm çok yollardan geçtim ama inan çok büyüdüm..

Düsündüm düsündüm sebebini bulamadim neden neden neden çok üzüldüm?

Simdi,aç kapini lütfen,çünkü ben geldim

Çok üsüdüm, çok soguk yerden geldim

Bana biraz gülümser misin?

Kimseye sormadim,yolu kendim buldum geldim

Simsiyahlarin içinden sana karbeyaz geldim

Beni biraz sever misin? ben geldim!

Üstüm biraz tozlu, yolda çok düstüm geldim

Ellerim çizik üzgünüm, dikenliklerden geldim

Kalbim paramparça ama sana topladim geldim

Bir bilsen neler yazdim, hepsini yaktim geldim

Annemi biraktim sana, kimsesiz geldim

Çocuklugumun söküklerini dikebilir misin?

Izin ver de oturayim lütfen, bacaklarimi çok yordum geldim

Kusura bakma üstüm islak, büyük yagmurlardan geldim

Anlatsam herseyi, dinler misin?

Yanima para almadim, bes kurussuz geldim

Yolda biraz aciktim ama sana,dayandim geldim

Hiç yokken hep olmak nedir,bilir misin?

Kendime devdim!devdim!devrildim geldim

Kardim,buzdum eridim,erittim geldim

Aski sirtima aldim,tasidim,evladim dedim

Açtim,soldum,sarardim geldim

Yandim, söndüm, kül oldum geldim

Ellerinle ellerime su dökebilir misin?

Yüzüme vurdu rüzgar yagmuru,daha çok dedim

Yagmur carpti kendini bana, "bu yetmez" dedim

Kirilmis kanatlarima birkez dokunabilir misin?

Tastim,dagdim,kum oldum geldim

Camdim,kayaydim, tuz buz oldum geldim.

Beni tanri'ya tekrar inandirabilir misin?

Bin kere öldüysem, bin kere dirildim geldim

Canimdan can,kan verdim ama adini yasattim geldim

Yedi kat yerin dibinden beni duyabilir misin?

Kimse inanmadi sana, ben taptim geldim

Dönecek yerim kalmadi, herseyi mahvettim geldim

Simdi beni biraz sevebilir misin?

Ben geldim!

3 Aralık 2007 Pazartesi

Dört

Bir ıslık sesi geliyordu tozun, toprağın içinden. Kuru bir sıcak yaz günü sabahında, güneş daha yeni doğuyordu. Bir insan derdini anlatana kadar gölgeleri bir boy daha büyütecek bir güneş.
Rüzgar esmeye başladığında bir anda ıslık sesi kesildi, hıçkırık sesleri rüzgarın o ninni gibi gelen ıslığına karışmaya başladı. "O" an gelmiş olmalıydı muhakkak aklına. Herkesin unut dediği ve sırf bu yüzden kendisini tozun toprağın içine attığı "O" an. Tozun ve toprağın içine kaçtığı gözlerinden derin derin ağlamaya başlamıştı ve o anda işte hıçkırık sesleri rüzgarın ıslığını bastırır olmuştu. Son bir kez yutkundu ve;
-Gitme!!!
Fısıltısı geldi dudaklarının arasından bir zehir gibi. Ardından derin bir sessizlik ve peşi sıra dört bir yandan bulutlarıyla beraber fırtına... Yer gök bir oluverdi bir anda. Bütün hayvanlar ayaklanmış fırtınanın merkezine doğru geliyorlardı. Ayaklandı ve kollarını açarak tozun, toprağın içinden haykırmaya başladı. Doğusundan, batısından, kuzeyinden, güneyinden gelen yılanları bir bir zehirledi. Aynı yönden ve üstüne koşa koşa gelen bütün gergedanları, filleri, zürafaları tek parmakla ezdi. Haykırışları aslanları bile korkutmuş, kaçırmıştı. Ve son bir haykırışla birlikte derin bir nefes...
Fırtına dağılmıştı ve dağılınca her şey eski haline dönmüştü. Tozlu hava eski görüntüsündeydi, dağlardan ağaçların kokuları gelirken tekrar ıslık sesi gelmeye başlamıştı. Gölgesi ise bir boy büyümüştü...

26 Kasım 2007 Pazartesi

Metafor

Bir ayna karşısında duranı yansıtır..!
En ucuza getirilmiş aşk bedelini bir başkasının ödediği aşktır..Böyle bir aşkta ucuzdur doğrusu...
Beyaz bir akdeniz evinin duvarında kanatlarını kaşırken bir insanoğlunun ölümcül bir hareketi..elini kaldırdığında o ele yakalanmayan böcek!....sinekler...!
360 derece görüş açısına sahiptirler..Yani biz insanoğlunun tabiriyle arkalarını da görürler..kıskanılacakbir durum olabilir..Kimbilir nasıl olurdu dünya,arkamızıda görebilseydik..!
Geri kalmış ülkelerde açlıktan ölmek üzere olan insanların ağızlarının,gözlerinin içinde görürüz onları..Gelişmiş ülkelerin sefalet sembolüdür onlar..bir ne zaman biticek bu sömürü sorusu ile..
Onlar aklın her zaman işe yarayamayabiliceği gerçeğinin somutlaşmış örneğidir..
İnsanoğlu doğadaki en zeki canlı olsada bir sinek kadar kolaylaştıramadıktan sonra hayatını bu neye yarar ki...?
Belkide bir sinek kadar mutlu olmak vardı mutluluk diye bir düşünce olmasaydı...
Eğer düşünceyse yaşam;güçse ve soluksa ve yokluğu ölümse düşüncenin öyleyse ben mutlu bir sineğim...! İster yaşayayım ister öleyim...! Anlamaya başlamanın ilk belirtilerinden biri ölme isteğidir...

Yazan Bozar

Işıklar var karşında
Göz yaşlarınla
Hepsini bir bir söndürdüğün
Karanlığını getiren ışıklar

Yok yok yazılmış
Yazan bozar
Bozsun artık
Sen zaten bozulan

Hatıralar var avucunda
Oradan kayıp
Hepsini bir bir tuz buz ettiğin
Savaşını kaybettiren hatıralar

Yok yok yazılmış
Yazan bozar
Bozsun artık
Sen zaten bozulan

Engeller var önünde
Kanınla ve terinle
Hepsini bir bir yıktığın
Nefesini kesen engeller

Yok yok yazılmış
Yazan bozar
Bozsun artık
Sen zaten bozulan

23 Kasım 2007 Cuma

Kıs a-bu hayat

Geçen zaman durmazken
Köprülerin altından sular akarken
Kara kara olan saçlar beyazlarken
Ya da bir tek tel saç kalmazken
Kıs a-bu hayat

Yangınlar sönüp dumanlaşırken
Duman uçup giderken
Sevdiklerin seni unuturken
Sonsuzluk yalan olurken
Kıs a-bu hayat

Herkes kendinden sorumlu iken
Sen onun hatalarını öderken
Kalpler hiç yoktan yere kırılırken
Güller bile solarken
Kıs a-bu hayat

20 Kasım 2007 Salı

Durgunla Düşen ve Diğerleri

Puslu bir hava,
Bir çıtırtı
Ve bir yaprak daha düştü;
Diğerlerinin üstüne
Diğerleri memnun gibi
Düşen şaşkın olmalı
Diğerleri alışırsın der gibi
Düşen alışacak olmalı
Diğerleri onu sever gibi
Düşen seviyor olmalı
Diğerleri şaşkın gibi
Düşen memnun olmalı
Diğerleri merak eder gibi
Düşen yukarı bakıyor olmalı
Diğerleri yukarı bakıyor gibi
Düşen seviyor olmalı
Diğerleri görüyor gibi
Düşen ona bakıyor olmalı...

Bir çıtırtı
Ve bir yaprak daha düştü;
Diğerleri ve durgun olanın yanından
Diğerleri üzgün gibi
Durgun ağlıyor olmalı
Diğerleri alışırsın der gibi
Durgun alışmıyor olmalı
Diğerleri ona kızacak gibi
Durgun aldırmıyor olmalı
Diğerleri şaşkın gibi
Durgun memnun olmalı
Diğerleri merak eder gibi
Durgun seviyor olmalı
Diğerleri anlıyor gibi
Durgun aşağı bakıyor olmalı
Diğerleri aşağı bakar gibi
Durgun seviyor olmalı
Diğerleri görüyor olmalı
Durgun ona bakıyor olmalı...

Sanki

Gözlerinden yaşlar akınca
Saniyeler akmaz gün olur sanki
Acı, bedeninden yuvarlanırken
Bir kaya gibi
Biz altında eziliriz sanki
Pençeler ıslatarak çizerken suratını
Ağızlar bozulur küfrederiz sanki
Güneş suratına gelmezken
Karlı dağ oluruz sanki
Ve bizler seni anlamazken
Bizler siz, sense ben olur sanki

15 Kasım 2007 Perşembe

Bir Dosttan(HasoHüso)

göğün sırrı fazilet midir?
yoksa fazilet gökte midir?
ikisi de bir dost,
ikisi de bir kardeş.
ikisi de bir...

Bir Dosttan(HasoHüso)

göğün sırrı fazilet midir?

yoksa fazilet gökte midir?

ikisi de bir dost,

ikisi de bir kardeş.

ikisi de bir...

12 Kasım 2007 Pazartesi

Kumsal

Kumsallarda yürüdüm
Hem de yağmurlu havalarda
Montsuz
Bir ince gömlek
Ve bir kumaş pantalon
Ayağımda çarık
Üşüdüm titreyerek
Seni aradım hep
Bulamadım
Çok ıslandım
Dalgalar boyumu aştı
Duvarlara çarptım
Tuzlu su yuttum sürekli
Yağmurda vardı
Seni aradım hep
Bulamadım
Kışın yalnız oluyormuş bu yer
Bende öyle
Yalnız düştüm kumsallarda
Her yerim çamur oldu
Yürüyemedim
Süründüm
Seni aradım hep
Bulamadım

Var Yok

Güç yok
Zayıflık yok
Güçlü yok
Zayıf yok
Sen var

Daglar yok
Ovalar yok
Günes yok
Ay yok
Sen var

Güller yok
Bülbüller yok
Agaçlar yok
Çöl yok
Sen var

Savas yok
Barıs yok
Suclu yok
Masum yok
Sen var

Gün yok
Gece yok
Yagmur yok
Kar yok
Sen var

Gülmek yok
Aglamak yok
Durgunluk yok
Coskunluk yok
Sen var

Gözlerin var
Kalbin var
Kokun var
Sesin var
Sen yok

11 Kasım 2007 Pazar

Sorma(Kurban)

Sorma nerdesin diye
Döndüm geldiğim yere
Nerde arasın beni
Gezer iken üstümde

Gidenin ardından bakma
Düşme peşine
Kimden ne fayda gördün ki
Niye bu çile
Kurban olam uyan artık
Dön özüne

Sorma nerdesin diye
Döndüm geldiğim yere
Nerde ararsın beni
Gezer iken üstümde

Senin derdin kendine
Kimden ne fayda gördün söyle
Senin derdin kendine
Suyun kaynak olduğu
Ağaç kökün saldığı
Eşin dostun gittiği
Yerde bulursun beni
Yolun ayrıldığı
Gidenin dönmediği
Çarenin olmadığı
Yerde bekliyorum seni

5 Kasım 2007 Pazartesi

SARI-SİYAH (KOLAJ)

Cebinde hiç sözcük kalmamış, cesedi caddenin ortasında yatıyordu. Kim kaldırır bilinmez. Çok uzun yollar tüketmişti. Belliydi. Yollar acılarıda peşinden getirmiş olmalıydı. Hüzün doluydu yüzü. Yaşıyor olsaydı gözleri yaşlı olurdu. Yanlış yollara girmişti. Yolların sonu denize inmiş olmalıydı. Saçında hâla tuz vardı. Yanlış deniz olmalıydı. Ve muhtemelen yanlış hayvana güvenip onla yüzmüştü. Yunuslara güvenmişti. Nasıl güvenmesin en güveniliri onlardı. Ama ilk darbeyi vuran da onlar olmuştu. Boğulmuştu yunuslar tarafından. Gökkuşağının altındaki ışığı görünce ve dost eli de gelince kurtarmıştı kendisini. Yine yollara düşmüştü. Bu sefer o ışığın peşinden. Ayakkabıları çok eskimişti yürümekten. Ormanlar aşmıştı, muhtemelen dağlık bir orman. Üstünde çam kokusu vardı. Girmişti bir kere ormana ve acıkmıştı. Arılarla karşılaştı ve ballarını buldu. Artık o onun balıydı. Yemişti. Arılar düşmüştü peşine. Üzmüştü arılar onu üstelik bir kelime bile duymadan. Ama hâla arıları seviyor olmalıydı. Kazağı arı desenliydi. Sarı-Siyah. Ve şehre gelmişti nefretleri ve sevgileriyle. Şehirde karanlık sokaklara girmişti. Şarkı sölemişti. Görenler olmuş, söylüyorlardı. Takatisizdi. Aramıştı ama bulamamıştı. Kaşları merak içersindeydi. Ve ölmüştü. Cesedi hâla yağmur dolu caddenin ortasındaydı. "Kim kaldırır bilinmez..."

4 Kasım 2007 Pazar

Bir Damla Sana İhtiyacım Var

Sarayına ne kadar uzaktayım,
Bilmiyorum.
Bir çölün ortasındayım,
Yürüyorum.
Çok virajlı yollardan geliyorum.
Dudağım kupkuru...
Bir damla sana ihtiyacım var,
Biliyorum.

Sarayına ne kadar uzaktayım,
Bilmiyorum.
Bir çölün ortasındayım,
Yürüyorum.
Ufukta, çok uzakta tepesi karlı yüksek bir dağ...
Onu aşmam gerek,
Hissediyorum.
Yorgunum.
Bir damla sana ihtiyacım var,
Biliyorum.

Sarayına ne kadar uzaktayım,
Bilmiyorum.
Bir çölün ortasındayım,
Yürüyorum.
Dayanmaya takatim kalmadı,
Yapamıyorum.
Her an uzaklaşıyor sanıyorum.
Zavallıyım,
Bir damla sana ihtiyacım var,
Biliyorum.

31 Ekim 2007 Çarşamba

İki

Biri olmalı gönlünde
İki değil
Kalbin kırılır
Ağlarsın
Sadece bir kişi
Bir olmaya bak ona
Kalbin kırılır
Ağlarsın
İyi seç o biri
Bırakıp gitmesin
Kalbin kırılır
Ağlarsın

Otogar

Elvedanın başkentleri

Yine bir otobüs terminali

Yine bir yolculuk

Yine bir el ile veda edensiz

Ama bu sefer geride sen

İleride hep sensiz

Otogar

Elvedanın başkentleri
Yine bir otobüs terminali
Yine bir yolculuk
Yine bir el ile veda edensiz
Ama bu sefer geride sen
İleride hep sensiz

Mevsim Kış

Şöyle otursam camın dibine
Kar yağsa lapa lapa
Sen gelsen karlarla birlikte gönlüme
Saçlarını karlar beyazlatsa
Burnun soğuktan kızarsa
Sana olan aşkım her zaman ki gibi depreşse
Sonra ısıtsam seni ellerimle
Ve ya düşlesem bunları bir sonbahar gününde
Yapraklar camımdan yere düşerken
Ben güneşe aldanıp üşüsem
Kalbim sensizliğe kanıp delirse
Ve yağacak olan ilk karda senile olacağımı düşünsem
Aslında bunu ilk kez düşünmediğimi bilsen
Ah bilmen gereken çok şey olduğunu bir düşlesen
Yada düşlerine ben girsem
Tıpkı senin benim düşlerime girdiğin gibi
Sen beni sevsen
Sen beni...
Sen...

Sabrım

Sabrım son demlerinde yine
Gözlerin buram buram
Ah! Sesin telefonun öbür ucunda
Ben bu tarafta
Ama çok uzak
O kadar uzak ki
Yol yok
Aktarma yapmalıyım
İlk otobüse bineli çok oldu
Daha yolun başındayım
Sabrım son demlerinde işte
Gözlerin geldi yine aklıma
Sabırsızlığım hat safhada
Ama sakinleşiyorum
Yolun sonuna ulaşacağım
Ve elini tutacağım...

Kaçakçı

Tesadüfler peşimde yine harflerde
Boğulurken tesadüfler denizinde
Kaçak yollarla sınırı geçmişim
Ve bilmediğim yollarda yürüdüm
Bilmediğim denizlerde yüzdüm
Ne afetler atlattım
Yaşamayı becerdim
Yolum çok uzun hâla farkındayım
Hedefimi düşünüp coşarken
Güçsüzlüğümü görüp ağlıyorum
Bu bilipte bilmediğim diyarlarda

Kendimi Boğmuşum

Deniz o kadar durgun ki
Hani yazarın dediği gibi
Balıkların su içtiği
Ve ben o kadar dalgalıyım ki sensizlikte
Acı verir olmuşum balıkçılarıma
Sahilimdeki bütün Dalga kıranları ben kırmışım
Balıklarım bile boğulur olmuşlar
Yorulmuşum
Kendimi boğmuşum...

29 Ekim 2007 Pazartesi

HOŞGELDİN

Hoş geldin şehr-i İstanbul'a
Güzel bir şehir artık burası varlığınla
Acılar geride kaldı artık
Saat şimdiyi şimdi geçiyor
Gelecekse parlak ve güzel olacak
Çünkü sen öyle istiyorsun
Ve kabul olur güzellerin duası...

27 Ekim 2007 Cumartesi

YAKIŞAN ACI

Acı çekmek yakışmışsa bana eğer
Eğer bu acı sensizlikse
Bir ömür çekmeye razıyım ben
Gelmeyeceğini ben biliyorum
Zaten ben ölüyorum...

25 Ekim 2007 Perşembe

Nasıl uyuyabilirim ki

Gün artık gecedeyken
Gülücüğün hala gözümün önünden gitmezken
Elinin yumuşaklığı elimi titretirken
Kokun burnumun her hücresine sinmişken
Sesin kulağımda hala yankılanırken
Heyecanlı halin beni daha çok heyecanlandırırken
Kalbimdeki kuş büyürken
Yaptığım kumdan kaleler her seferinde yıkılırken
Labirentinde sürekli yanlış seçenekteyken
Dumanlar arasında ki gözlerinde kaybolurken
Aydınlıkta seni bulamazken
Sen kır çiçekleri gibiyken
Ve bunları sen bilmezken
Nasıl uyuyabilirim ki...

16 Ekim 2007 Salı

Martılar

Martılar var çatı katımdaki evimin üstünde
Yuva yapmış olmalılar mutlaka
Sesleri geliyor
Her çırpınısları heyecanlı, kıpır kıpır
Sanki kanatları yokta düseceklermis gibi
Yasama savaşı galiba
İşte o martılardan bir taneside bende var
Yüreğimde, senin bıraktığın martı o
Sevmis olmalı ki yuva yapmış
Bazen sesi geliyor
Heyecanlı, kıpır kıpır
Düşeceğini bilir gibi
Aşkın savaşı galiba
Gözlerinin uğrunda...

9 Ekim 2007 Salı

Gözlerinin ne kadar güçlü olduğunu göstermeliyim sana

Gözlerinin, ne kadar güçlü olduğunu göstermeliyim sana.
Huzur dolu sanki, hep içinde bi karmaşa varmışcasına.
Mozart'ın violin konçertosu gibi, yok yok değil,
Serenadı gibi evet serenat.
Insan onu görünce serenat yapası geliyor.
Dünde böyleydi...
Simdi zaten böyle...
Yarında böyle olacak...

Gözlerinin, ne kadar güçlü olduğunu göstermeliyim sana.
Ahenk dolu sanki, durgunluğunda yanında varmışcasına.
Tren yolculukları gibi.
Otobüs yolculuğu daha doğru olur sanki.
Geride bir şey bırakmışcasına, ama ilerde de bir şey varmış gibi.
Dünde böyleydi...
Şimdi zaten böyle...
Yarında böyle olacak...

Gözlerinin, ne kadar güçlü olduğunu göstermeliyim sana.
Sabır dolu sanki, heyecanlı bir kasırgayla birlikte.
Gül gibi, ama yok yok bir çiçek tarif edemez.
Bütün çiçekler gibi.
Narin, dokunmanı bekleyecek kadar sabırlı.
Güzel kokular bırakacak kadar heyecanlı.
Dünde böyleydi...
Şimdi zaten böyle...
Yarında böyle olacak...

8 Ekim 2007 Pazartesi

Dünya İşleri

Kafam yine karışmış bu dünya işlerinde
Canım yine acımış bu dünya işlerinde
Hayat karmaşaya düşmüş sakinlikte
Yokluğunuda peşinden sürüklemiş
Kan kokmuş etraf kansızlıkta
Kafalar karışmış yine dünya işlerinde
Canlar acımış yine dünya işlerinde

Dünya İşleri

Kafam yine karısmıs bu dünya islerinde

Canım yine acımıs bu dünya islerinde

Hayat karmasaya düsmüs sakinlikte

Yoklugunuda pesinden sürüklemis

Kan kokmus etraf kansızlıkta

Kafalar karısmıs yine dünya islerinde

Canlar acımıs yine dünya islerinde

7 Ekim 2007 Pazar

Ağıt

Bu bir ağıttır yokluguna
Ağıt olmalıdır çünkü
Müzik yapabilsem bu bir uzun hava olmalıydı
Canı acımıştır kalbin çünkü
Acıdır kalbimin kalbinle aynı anda attığını bilmemek
Acıdır nefes alış verişlerinin aynı anda gerçeklestiğini bilmemek
Yanımda olsan ayarlardım en azından nefesimi nefesine
O zaman acım dinerdi
Yanımda olsan gözlerine dalardım gerçi
Nefes kimin aklına gelir ki
Dogrusu gözlerini görünce aklıma bir sey geliyor
"Hayat buymuş be,yaşamak buymuş"
Ağıttır işte sensizlik
Bu bir ağıttır yokluguna

I'll be there for you

So no one told you life was gonna be this way
Your job's a joke, you're broke, your love life's D.O.A.
It's like you're always stuck in second gear
When it hasn't been your day, your week, your month, or even
your year, but

I'll be there for you
When the rain starts to pour
I'll be there for you
Like I've been there before
I'll be there for you
'Cause you're there for me too

You're still in bed at ten and work began at eight
You've burned your breakfast so far, things are going great
Your mama warned you there'd be days like these
But she didn't tell you when the world has brought you down to your knees,
and

I'll be there for you
When the rain starts to pour
I'll be there for you
Like I've been there before
I'll be there for you
'Cause you're there for me too

No one could ever know me
No one could ever see me
Since you're the only one who knows what it's like to be me
Someone to face the day with
Make it through all the best with
Someone who always laughs at
Even when I'm at my worst, I'm best with you
Yeah!

I'll be there for you
When the rain starts to pour
I'll be there for you
Like I've been there before
I'll be there for you
'Cause you're there for me too

I'll be there for you
I'll be there for you
I'll be there for you
'Cause you're there for me too

4 Ekim 2007 Perşembe

Aşkın İnsana Yaptığına Bak

Aşkın insana yaptığına bak azizim
İki arada bırakıyor
Tıpkı boğazın suları gibi
Çift yönde akıyor
Birine kapıldın mı karadenizdesin
Bir anda karamsarlığın, şüphenin ve büyük karmaşanın içndesin
Kurtarıp kendini öbür yöndeki akıntıya kapıldın mı
Marmara
Huzurlusun, geleceğe daha durgun bakıyorsun, sakinsin
Akıntıyı kontrol edemiyorsun
Bir ordasın bir burda
Kontrol etmek istediğinde boğuluyorsun
Boğazına bir seyler dugumleniyor
Nefes alamıyorsun
Onun gözlerini arıyor bulamıyorsun
O sihirli sözcükleri fısıldamak istiyorsun
Ama o güzel kulakları bulamıyorsun
Bulsanda boğazın kurumus çıt çıkartamıyorsun
Ayakların yerin neresinde oldugunu dahi bilmiyorsun
Bildigin tek şey kalıyor geriye
Onun, kalbindeki filleri kıpraştırdığını
Bilmesini istediğin tek şey kalıyor geriye
Onun, kalbindeki filleri kıprastırdığını

Hayatı Iskalama Lüksün Yok Seninnn

Bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına inanıyorsan ve buna rağmen hala yalnızsan için rahat olsun. Giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır. Sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya hazırdır. Hani ağzınla kuş tutsan,"Bu kuşun kanadı neden beyaz değil?" diye bir soruyla bile karşılaşabilirsin.
İki ucu keskin bıçaktır bu işin.Yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın her zaman. Bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur. İyi halin cezanda indirim sağlamaz. Sen,"Ama senin için şunu yaptım" derken o,"Şunu yapmadın" diye cevap verecektir. Ve ne söylesen karşılığında mutlaka hiç getirmediğin bir iddayla karşılaşacaksındır.
Üzülme,sen aşkı yaşaması gerektiği gibi yaşadın. Özledin,içtin,ağladın,güldün,şarkılar söyledin,düşündün,şiirler yazdın. "Peki o ne yaptı?" deme. Herkes kendinden sorumludur aşkta. Sen aşkını doya doya yaşarken o kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu. Bir insan eksik yaşıyorsa ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak için uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için? Senin hayatı ıskalama lüksün yok. Onun varsa bırak o lüksü sonuna kadar yaşasın.
Her zamanki gibi yaşayacaksın sen."Acılara tutunarak" yaşamayı öğreneli çok oldu. Hem ne olmuş yani,yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil. Sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki... Epeydir eline almadığın kitaplar seni bekliyor. Kitap okurkende mutlu oluyorsun unuttun mu? Kentin hiç girmediğin sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif verecek sana. Yine içeceksin rakını balığın yanında. Üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü de cabası....
Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun ki asıl olan YÜREKTİR. Yürek sesini bilmeyenler, ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma; yaşadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte. Sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu. Elbet bitecek güneşe hasret günler.Ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil,güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini....

Hayatı Iskalama Lüksün Yok Seninnn

Bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına inanıyorsan ve buna rağmen hala yalnızsan için rahat olsun. Giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır. Sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya hazırdır. Hani ağzınla kuş tutsan,"Bu kuşun kanadı neden beyaz değil?" diye bir soruyla bile karşılaşabilirsin.
İki ucu keskin bıçaktır bu işin.Yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın her zaman. Bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur. İyi halin cezanda indirim sağlamaz. Sen,"Ama senin için şunu yaptım" derken o,"Şunu yapmadın" diye cevap verecektir. Ve ne söylesen karşılığında mutlaka hiç getirmediğin bir iddayla karşılaşacaksındır.
Üzülme,sen aşkı yaşaması gerektiği gibi yaşadın. Özledin,içtin,ağladın,güldün,şarkılar söyledin,düşündün,şiirler yazdın. "Peki o ne yaptı?" deme. Herkes kendinden sorumludur aşkta. Sen aşkını doya doya yaşarken o kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu. Bir insan eksik yaşıyorsa ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak için uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için? Senin hayatı ıskalama lüksün yok. Onun varsa bırak o lüksü sonuna kadar yaşasın.
Her zamanki gibi yaşayacaksın sen."Acılara tutunarak" yaşamayı öğreneli çok oldu. Hem ne olmuş yani,yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil. Sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki... Epeydir eline almadığın kitaplar seni bekliyor. Kitap okurkende mutlu oluyorsun unuttun mu? Kentin hiç girmediğin sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif verecek sana. Yine içeceksin rakını balığın yanında. Üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü de cabası....
Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun ki asıl olan YÜREKTİR. Yürek sesini bilmeyenler, ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma; yaşadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte. Sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu. Elbet bitecek güneşe hasret günler.Ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil,güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini....

Gerçek (Emile Zola)

''Çocuk beyinliler, cesaretsiz yürekler, uşaklık ve yoksulluk içinde kıvranan bu zavallı sade insanlar, yalancıların, sahtekarların, kamuoyu avcılarının kurbanıdır. Dünyanın efendileri; yani dinler, imparatorluklar, krallıklar saltanatlarını, çalıp çırptıkları, köleliştirdikleri insanların beyinlerini uyuşturarak sürdürüyorlar. Ama bilincin bu uyurgezerliğini, halkın bilincinin bu uyuştukluğunun köklerini daha başka nedenlerde de aramak gerekir. Yığınların böylesine kolaylıkla teslim olması, zehirlenmesi için direnme gücünü bütünüyle yitirmesi gerekir. Zehir özellikle cahiller, bilmeyenler, eleştiriden yoksun beyinlerde etkisini gösterir. Bunca acının ve haksızlığın, alçaklığın temeli, tarihin nice çirkeflikler ve cinayetler arasında ışığa doğru usul ve hantal adımlarla ilerleyen insanlığın büyük acısının ilk ve tek nedeni bilgisizlik değil midir? Halkların kurtuluşu ve kitlelerin köklü eğitimi her şeyden önce bilgisizliğin ortadan kaldırılmasına bağlıdır...''