26 Kasım 2007 Pazartesi

Metafor

Bir ayna karşısında duranı yansıtır..!
En ucuza getirilmiş aşk bedelini bir başkasının ödediği aşktır..Böyle bir aşkta ucuzdur doğrusu...
Beyaz bir akdeniz evinin duvarında kanatlarını kaşırken bir insanoğlunun ölümcül bir hareketi..elini kaldırdığında o ele yakalanmayan böcek!....sinekler...!
360 derece görüş açısına sahiptirler..Yani biz insanoğlunun tabiriyle arkalarını da görürler..kıskanılacakbir durum olabilir..Kimbilir nasıl olurdu dünya,arkamızıda görebilseydik..!
Geri kalmış ülkelerde açlıktan ölmek üzere olan insanların ağızlarının,gözlerinin içinde görürüz onları..Gelişmiş ülkelerin sefalet sembolüdür onlar..bir ne zaman biticek bu sömürü sorusu ile..
Onlar aklın her zaman işe yarayamayabiliceği gerçeğinin somutlaşmış örneğidir..
İnsanoğlu doğadaki en zeki canlı olsada bir sinek kadar kolaylaştıramadıktan sonra hayatını bu neye yarar ki...?
Belkide bir sinek kadar mutlu olmak vardı mutluluk diye bir düşünce olmasaydı...
Eğer düşünceyse yaşam;güçse ve soluksa ve yokluğu ölümse düşüncenin öyleyse ben mutlu bir sineğim...! İster yaşayayım ister öleyim...! Anlamaya başlamanın ilk belirtilerinden biri ölme isteğidir...

Yazan Bozar

Işıklar var karşında
Göz yaşlarınla
Hepsini bir bir söndürdüğün
Karanlığını getiren ışıklar

Yok yok yazılmış
Yazan bozar
Bozsun artık
Sen zaten bozulan

Hatıralar var avucunda
Oradan kayıp
Hepsini bir bir tuz buz ettiğin
Savaşını kaybettiren hatıralar

Yok yok yazılmış
Yazan bozar
Bozsun artık
Sen zaten bozulan

Engeller var önünde
Kanınla ve terinle
Hepsini bir bir yıktığın
Nefesini kesen engeller

Yok yok yazılmış
Yazan bozar
Bozsun artık
Sen zaten bozulan

23 Kasım 2007 Cuma

Kıs a-bu hayat

Geçen zaman durmazken
Köprülerin altından sular akarken
Kara kara olan saçlar beyazlarken
Ya da bir tek tel saç kalmazken
Kıs a-bu hayat

Yangınlar sönüp dumanlaşırken
Duman uçup giderken
Sevdiklerin seni unuturken
Sonsuzluk yalan olurken
Kıs a-bu hayat

Herkes kendinden sorumlu iken
Sen onun hatalarını öderken
Kalpler hiç yoktan yere kırılırken
Güller bile solarken
Kıs a-bu hayat

20 Kasım 2007 Salı

Durgunla Düşen ve Diğerleri

Puslu bir hava,
Bir çıtırtı
Ve bir yaprak daha düştü;
Diğerlerinin üstüne
Diğerleri memnun gibi
Düşen şaşkın olmalı
Diğerleri alışırsın der gibi
Düşen alışacak olmalı
Diğerleri onu sever gibi
Düşen seviyor olmalı
Diğerleri şaşkın gibi
Düşen memnun olmalı
Diğerleri merak eder gibi
Düşen yukarı bakıyor olmalı
Diğerleri yukarı bakıyor gibi
Düşen seviyor olmalı
Diğerleri görüyor gibi
Düşen ona bakıyor olmalı...

Bir çıtırtı
Ve bir yaprak daha düştü;
Diğerleri ve durgun olanın yanından
Diğerleri üzgün gibi
Durgun ağlıyor olmalı
Diğerleri alışırsın der gibi
Durgun alışmıyor olmalı
Diğerleri ona kızacak gibi
Durgun aldırmıyor olmalı
Diğerleri şaşkın gibi
Durgun memnun olmalı
Diğerleri merak eder gibi
Durgun seviyor olmalı
Diğerleri anlıyor gibi
Durgun aşağı bakıyor olmalı
Diğerleri aşağı bakar gibi
Durgun seviyor olmalı
Diğerleri görüyor olmalı
Durgun ona bakıyor olmalı...

Sanki

Gözlerinden yaşlar akınca
Saniyeler akmaz gün olur sanki
Acı, bedeninden yuvarlanırken
Bir kaya gibi
Biz altında eziliriz sanki
Pençeler ıslatarak çizerken suratını
Ağızlar bozulur küfrederiz sanki
Güneş suratına gelmezken
Karlı dağ oluruz sanki
Ve bizler seni anlamazken
Bizler siz, sense ben olur sanki

15 Kasım 2007 Perşembe

Bir Dosttan(HasoHüso)

göğün sırrı fazilet midir?
yoksa fazilet gökte midir?
ikisi de bir dost,
ikisi de bir kardeş.
ikisi de bir...

Bir Dosttan(HasoHüso)

göğün sırrı fazilet midir?

yoksa fazilet gökte midir?

ikisi de bir dost,

ikisi de bir kardeş.

ikisi de bir...

12 Kasım 2007 Pazartesi

Kumsal

Kumsallarda yürüdüm
Hem de yağmurlu havalarda
Montsuz
Bir ince gömlek
Ve bir kumaş pantalon
Ayağımda çarık
Üşüdüm titreyerek
Seni aradım hep
Bulamadım
Çok ıslandım
Dalgalar boyumu aştı
Duvarlara çarptım
Tuzlu su yuttum sürekli
Yağmurda vardı
Seni aradım hep
Bulamadım
Kışın yalnız oluyormuş bu yer
Bende öyle
Yalnız düştüm kumsallarda
Her yerim çamur oldu
Yürüyemedim
Süründüm
Seni aradım hep
Bulamadım

Var Yok

Güç yok
Zayıflık yok
Güçlü yok
Zayıf yok
Sen var

Daglar yok
Ovalar yok
Günes yok
Ay yok
Sen var

Güller yok
Bülbüller yok
Agaçlar yok
Çöl yok
Sen var

Savas yok
Barıs yok
Suclu yok
Masum yok
Sen var

Gün yok
Gece yok
Yagmur yok
Kar yok
Sen var

Gülmek yok
Aglamak yok
Durgunluk yok
Coskunluk yok
Sen var

Gözlerin var
Kalbin var
Kokun var
Sesin var
Sen yok

11 Kasım 2007 Pazar

Sorma(Kurban)

Sorma nerdesin diye
Döndüm geldiğim yere
Nerde arasın beni
Gezer iken üstümde

Gidenin ardından bakma
Düşme peşine
Kimden ne fayda gördün ki
Niye bu çile
Kurban olam uyan artık
Dön özüne

Sorma nerdesin diye
Döndüm geldiğim yere
Nerde ararsın beni
Gezer iken üstümde

Senin derdin kendine
Kimden ne fayda gördün söyle
Senin derdin kendine
Suyun kaynak olduğu
Ağaç kökün saldığı
Eşin dostun gittiği
Yerde bulursun beni
Yolun ayrıldığı
Gidenin dönmediği
Çarenin olmadığı
Yerde bekliyorum seni

5 Kasım 2007 Pazartesi

SARI-SİYAH (KOLAJ)

Cebinde hiç sözcük kalmamış, cesedi caddenin ortasında yatıyordu. Kim kaldırır bilinmez. Çok uzun yollar tüketmişti. Belliydi. Yollar acılarıda peşinden getirmiş olmalıydı. Hüzün doluydu yüzü. Yaşıyor olsaydı gözleri yaşlı olurdu. Yanlış yollara girmişti. Yolların sonu denize inmiş olmalıydı. Saçında hâla tuz vardı. Yanlış deniz olmalıydı. Ve muhtemelen yanlış hayvana güvenip onla yüzmüştü. Yunuslara güvenmişti. Nasıl güvenmesin en güveniliri onlardı. Ama ilk darbeyi vuran da onlar olmuştu. Boğulmuştu yunuslar tarafından. Gökkuşağının altındaki ışığı görünce ve dost eli de gelince kurtarmıştı kendisini. Yine yollara düşmüştü. Bu sefer o ışığın peşinden. Ayakkabıları çok eskimişti yürümekten. Ormanlar aşmıştı, muhtemelen dağlık bir orman. Üstünde çam kokusu vardı. Girmişti bir kere ormana ve acıkmıştı. Arılarla karşılaştı ve ballarını buldu. Artık o onun balıydı. Yemişti. Arılar düşmüştü peşine. Üzmüştü arılar onu üstelik bir kelime bile duymadan. Ama hâla arıları seviyor olmalıydı. Kazağı arı desenliydi. Sarı-Siyah. Ve şehre gelmişti nefretleri ve sevgileriyle. Şehirde karanlık sokaklara girmişti. Şarkı sölemişti. Görenler olmuş, söylüyorlardı. Takatisizdi. Aramıştı ama bulamamıştı. Kaşları merak içersindeydi. Ve ölmüştü. Cesedi hâla yağmur dolu caddenin ortasındaydı. "Kim kaldırır bilinmez..."

4 Kasım 2007 Pazar

Bir Damla Sana İhtiyacım Var

Sarayına ne kadar uzaktayım,
Bilmiyorum.
Bir çölün ortasındayım,
Yürüyorum.
Çok virajlı yollardan geliyorum.
Dudağım kupkuru...
Bir damla sana ihtiyacım var,
Biliyorum.

Sarayına ne kadar uzaktayım,
Bilmiyorum.
Bir çölün ortasındayım,
Yürüyorum.
Ufukta, çok uzakta tepesi karlı yüksek bir dağ...
Onu aşmam gerek,
Hissediyorum.
Yorgunum.
Bir damla sana ihtiyacım var,
Biliyorum.

Sarayına ne kadar uzaktayım,
Bilmiyorum.
Bir çölün ortasındayım,
Yürüyorum.
Dayanmaya takatim kalmadı,
Yapamıyorum.
Her an uzaklaşıyor sanıyorum.
Zavallıyım,
Bir damla sana ihtiyacım var,
Biliyorum.