7 Nisan 2010 Çarşamba

Gerçek ve Doğru Her Zaman Aynı Olmayabilir

İlginç bir şekilde bugünlerde izlediğim dizi ya da filmlerde Türkiye yakın tarihinde önemli yere sahip iki olay, küçük bir şekilde işlenmekte. Konu içersinde küçük bir olay gibi gözüksede, konunun temelleri arasında olduğu anlaşılıyor. Tabi genel olarak eleştiriler direk olarak "Türk'ün Türk'ten başka dostu yok." şeklinde oluşmakta. Bu zaten olması gereken bir süreç.

İlk olarak gururla övündüğüm ve övündüğümüz kurtuluş savaşı işlendi "The Pacific" adlı dizide. "The Pacific" Tom Hanks ve Steven Spielberg'in ortak bir projesi olarak göze çarpıyor. Tom Hanks yapımcılığını, Spielberg ise yönetmenliğini yapıyor. Bu zaten bu diziyi izlemem için gayet makul bir sebep, ikinci sebebim ise her zaman merak duygusu oluşturduğu 2. dünya savaşı.

Dizinin 3. bölümünde Amerikan askerleri "Guadalcanal" adasında çok yoruldukları için dinlenmek üzere Avustralya'ya gönderiliyorlar. Tabi bir kahraman olarak karşılanıyor "Yankiler". Doğal olarak işin içine birkaç tutam aşk katılıyor. Askerlerden biri "Yunan" kıza aşık oluyor. Hatta ailesi ile tanışıyor. Bu tanışma esnasında kurtuluş savaşımıza değiniliyor. Bu aile eskiden "İzmir" sakiniymiş.Kurtuluş savaşı sonunda Türkler tarafından zorla evlerinden oldukları anlatılıyor. Önce Girne'ye kaçmışlar ordan da Avustralya...Bu konuda verilecek cevap direk olarak "siz Yunanlar sonradan gelip bizim yurdumuzu gasp ettiniz." oluyor. Ancak olayı o kadar basitleştiremeyiz. Sonuç olarak, bir savaş durumu söz konusu, ve ne yazık ki, bu dönemlerde hiç bir zaman kazananın ve kaybedenin olmamasıdır. Sonuç olarak, alt üst olan yaşamların anlatacak çok fazla hikayeleri olacaktır. Aynı durum Türkler'de de vardır doğal olarak.

İkinci olarak İstanbul Film Festivali'nde izlediğim "Suç Ordusu" filminde geçiyor. Fransız yapımı bir film, yine 2. dünya savaşında geçiyor ve bahsi geçen konu doğal olarak "Ermeni Meselesi". Film, Adıyaman doğumlu ve ailesi Türkler tarafından öldürülmüş, edebiyatçı Missak Manouchian'ın (Manukyan olarak okunuyor)savaş döneminde Almanlar'a ve onlar tarafından kilitlenmiş durumda olan Fransızlar'a karşı kominist mücadeleyi anlatıyor. Bu mücadelesine kominist Yahudiler'de katılıyor.

Ailesinin Türkler tarafından katledildiğini 3-4 kez dile getiriyor Missak. Bu sahnelerde salonda hafif hafif homurdanmalar yükseliyor. Bu konu çok hassas ve canlı bir konu olduğu için çok riksli. Yine savaş durumu, yine kazanan ve kaybeden, ve insanların o dönemlerden anlatacak çok hikayeleri var.

Anlatılan hikayelerde Ermeni ve Yunan iki aile ve bu iki ailenin başından geçen iki olay. İkisinde de Türkler'in iki ailenin hayatlarında büyük bir değişime neden olduklarından bahsediliyor. Bunların olup olmadığı konusuna girmeden, sonuçta bu filmlerin yazımında belli bir araştırma süreci geçmektedir. Bu bahsettiğim iki filmde gerçek hikayeler üzerinden kameraya alınmışlar.

Savaş anında insanlar ölmüşler, yerlerinden yurtlarından olmuşlar. Çok önemli bir sarsıntı yaşandığı aşikar. Tabi bu konuların, özellikle son bir kaç yıldır canlı tutulduğu için filmlerde bahsedilemesi gayet doğaldır. Bence burada asıl sorun konunun sadece Yunan ve Ermeniler'in tarafından işlenmiş olması. Doğrular ise anlatıcıların yorumuna süslenmiş olarak bize yansıyor. Bu yüzden anlatılanlara "Doğru" diyebiliyorum, "Gerçek" diyemiyorum. Türklerin gözünden bakılarak anlatılsa buda "Doğru" olacaktır. Çünkü "Gerçek" ve "Doğru" her zaman aynı olmayabilir. Gerçekler ise tarih araştırmalarında ve karşılıklı hoşgörü ile ortaya çıkacaktır. Şu an bilinen tek "Gerçek" ise, üst üste yaşanmış onca savaşın ardından hiç bir şeyin eskisi gibi olmadığıdır.

1 yorum:

  1. Fikirlerini böyle paylaşman hoşuma gitti dostum, arada yazmalısın bu tarz şeyler.

    YanıtlaSil